Tüm ayrılıklar acı verirdi, öğrenmişti. Yeşil gözlerinde birkaç damla yaş birikmiş,gözlerinden süzülüp yüzüne inmesin diye kendiyle inatla mücadele ediyordu. Ağlamamak için kafasını gökyüzüne çevirdi, bu ayrılığın biran önce bitmesini istiyordu. Kaç yaşında olursa olsun, ne kadar şey yaşamış olursa olsun yine de ayrılıklar ruhunda yeni bir yara açıyordu. Ve her yara bir önceki yaraları içten içe sızlatıp, bütün ayrılık anılarının teker teker gözünün önünden geçmesini, film sahneleri gibi akmasını sağlıyordu. Ama bu sefer sırası değildi ne canının yanmasının ne de gözyaşları akıtmanın. Derin bir nefes alıp, cebinden bir sigara çıkardı. Hafif esen rüzgardan sakınmak için sol elini siper etti, çakmağını siper ettiği sol elinin arasında birkaç denemede sigarasını yaktı. Uzun uzun baktı bisikletine, ne kadar zor olacaktı ayrılmak. İlk alındığı günü hatırlıyordu, onun alınması için ailesine dil dökmelerini, alınması için ettiği duaları hatırlıyordu.Kolay mıydı şimdi öyle bir çırpıda ayrılacak olmak? Dile kolaydı onunla tam 10 yıl geçirmişti. Zaman zaman mevsimsel ayrılıklar zaman zamansa sebepsiz kısa uzaklaşmalar yaşamışlardı. Ama hepsinin sonunda kavuşma olacağını bildiğinden üzülmemişti, hatta bu yaşadığı süreçlerin sevgisini, bağlılığını ve eşya ile arasındaki ilişkiyi geliştirdiğini düşünmüştü. Sigarası bitmek üzereydi. Son bir nefes çekip, izmariti yere attı. Eski dostum dedi.Eski dostum seninle son turumuza çıkalım ve sonra ayrılalım çünkü bize yakışmaz hüzünlü ayrılıklar. Son kez değil ilk kez karşılaşmışlar gibi gezdiler sokakları, caddeleri, yolları heyecanla, çoşkuyla ve buruk bir veda hissinin boğazda takılıp kalan o yumru hissiyle. Yolculuk bitti,yol bitti, sokaklar ve caddeler eksildi bir bir. Ayrılık vakti geldi.Durdular. Müşteri ile buluştular.Gerçi doğru muydu ona müşteri demek çünkü o yeni yol arkadaşı olmayacak mıydı dostunun? Yine bir hüzün kaplamıştı her yanını hem de eskisinden daha şiddetli bir sarsıntıydı bu. Bir sigara daha yaktı delikanlı ardından ince uzun parmakları titreyerek bir nefes çekti. O inatla verdiği mücadelesini kaybetti.Birkaç damla yaş süzüldü önce gözlerinden, sağanak bir yağmurun habercisi gibi. Sildi gözyaşlarını ve bisikletini bir daha görmemek üzere uzattı yeni alıcısına. Birkaç kelime söyleyebildi sadece; dostum, size emanet.
Vicdan denilen kelimenin ne olduğunu öğrenmek için önce gözyaşlarının değerini bilmelisiniz. Zaman her şeyin çaresidir derler. Zamanla gözyaşları da azalır vicdan da soğur. Soğuyan vicdanlarımızı öldürmeyelim isterim oysa. Zaman duyguları, sevinçleri, benlikleri hafızalardan bir bir siliyorken farkında olmadan kendi vicdanımızı bir köşede soğutup kurak, yitik ölü bir toprağa çevirmeyelim. Ben istemezdim mesela ömrümün ilerleyen zamanlarında sol yanımda yaptıklarım için bir ağırlık hissetmeden uyanmayı, geriye dair iyi yada kötü de olsa vicdanımda hislerin kalmadığını hissetmek istemezdim. Ben istemezdim mesela akşamları başımı yastığa koyduğumda düşüncelere boğulup uykularım kaçsa da hesap verememeyi kendime istemezdim. Düşünüyorum şimdi zaman gerçekten her şeyin çaresi mi acaba? Dertlerin, elemlerin, tasaların tüm bunların çaresi zaman mı? Peki ya bunlarla birlikte her geçen gün biraz daha yitirdiğimiz masum duygularımız, düşüncelerimiz, değişen kişiliklerimiz ve tüm bunların yanında
Yorumlar
Yorum Gönder